≡ Menü

Metinlerimde sıklıkla belirttiğim gibi, her insanın bireysel bir titreşim frekansı, daha doğrusu, kişinin gerçekliğinin ortaya çıktığı bilinç durumu bile, kendine ait bir titreşim frekansına sahiptir. Burada ayrıca kendi frekansını artırabilen veya azaltabilen enerjik bir durumdan da bahsetmek hoşlanır. Olumsuz düşünceler kendi frekansımızı azaltır, sonuç kendi enerji bedenimizin yoğunlaşmasıdır, bu da kendi fiziksel bedenimize yüklenen bir yüktür. Olumlu düşünceler kendi frekansımızı arttırır ve sonuç olarak kendi enerji bedenimizin yoğunluğunu azaltarak ince akışımızın daha iyi akmasını sağlar. Kendimizi daha hafif hissederiz ve bunun sonucunda kendi fiziksel + zihinsel yapımızı güçlendiririz.

Zamanımızın en büyük frekans katili

Gelişmemiz için öz-sevgi esastırBu bağlamda kendi titreşim frekansımızı büyük ölçüde düşüren pek çok şey var. Ancak azalmanın ya da artışın temeli her zaman kendi düşüncelerimizdir.Nefret, öfke, kıskançlık, kıskançlık, açgözlülük ve hatta korku düşünceleri kendi titreşim frekansımızı azaltır. Olumlu düşünceler, yani kişinin kendi ruhunda uyumun, sevginin, yardımseverliğin, empatinin ve huzurun meşrulaştırılması, kendi titreşim frekansımızı artırır. Aksi takdirde elbette başka faktörler, elektrosmog veya doğal olmayan beslenme gibi kendi titreşim frekansımız üzerinde ciddi bir etkiye sahip olabilecek dış etkiler de vardır. Zamanımızın en büyük titreşim frekansı katillerinden biri, hatta en büyük titreşim frekansı katili, kendini sevme eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, kendini sevmek bile kendi gelişimimiz için gereklidir (kendini sevmeyi burada da narsisizm veya kibirle karıştırmayın). Tamamen olumlu bir düşünce yelpazesi yaratmak, sürekli olarak yüksek titreşim frekansında kaldığımız bir durumu gerçekleştirmek için kendimizi yeniden kabul etmemiz, kendimizi kabul etmemiz ve kendimizi yeniden sevmeye başlamamız büyük önem taşıyor. Sonuçta bu aynı zamanda diğer insanlar için de kabul + sevgi yaratır, aksi nasıl olabilir? Çünkü günün sonunda daima kendi iç dünyamızı dış dünyaya aktarırız/yansıtırız. Mesela bir tanıdığım Facebook sayfasında sık sık hepimizden nefret ettiğini yazıyordu. Sonuçta sadece kendine olan sevgisinin eksikliğini ifade ediyordu. Hayatından, hatta muhtemelen kendi koşullarından memnun değildi ve bu nedenle aşka, daha doğrusu kendini sevmeye olan arzusunu bizimle paylaştı. Dünyayı olduğu gibi değil, olduğunuz gibi görüyorsunuz. Kendini seven + kabul eden insanlar, hayata da bu sevgi dolu bakış açısıyla bakarlar (ve rezonans yasası gereği, frekans bakımından benzer nitelikteki diğer koşulları da kendi yaşamlarına çekerler). Kendilerini kabul etmeyen, hatta kendilerinden nefret eden insanlar, daha sonra hayata olumsuz, nefret dolu bir bakış açısıyla bakarlar.

Dış dünya yalnızca kişinin kendi içsel durumunun bir aynasıdır ve bunun tersi de geçerlidir. Dış dünyadaki olayları algılama biçiminiz, örneğin tüm insanların sizi reddedeceğini, nefret edeceğini varsayıyorsanız, sonuçta bu sadece sizin içinizde oluyor..!!

Kendi tatminsizliğinizi dış dünyaya yansıtırsınız, o da size bu içsel dengesizliği bir ayna gibi tekrar tekrar gösterir. Bu nedenle, öncelikle kendi refahımız söz konusu olduğunda ve ikinci olarak zihinsel + ruhsal gelişimimiz söz konusu olduğunda kendini sevmek çok önemlidir. Tabii ki, kendini sevmemenin de bir gerekçesi var. Bu şekilde, gölge kısımlar her zaman gözümüzün önündeki eksik manevi + ilahi bağlantımızı yansıtır ve bu nedenle bize öğretmenler olarak, önemli öz-bilgiyi çıkarabileceğimiz öğretici dersler olarak hizmet eder. Kendimizi yeniden sevmeyi öğrenebilmemiz için bir şeyin üstesinden yeniden gelmemiz gerektiğini hissederiz.

Kendini seven etrafındakileri sever, kendinden nefret eden ise etrafındakilerden nefret eder. Bu nedenle başkalarıyla olan ilişkimiz bize kendi iç durumumuzun bir aynası olarak hizmet eder..!!

Bu, örneğin kendi ruhumuzu olumlu yönde etkileyecek iç ve dış değişikliklere işaret edebilir. Veya eski geçmiş yaşam durumlarını, hâlâ çok fazla acı çektiğimiz ve üstesinden gelemediğimiz anları bırakmayı ifade eder. Ancak kesin olan bir şey var ki, sizin için ne kadar kötü olursa olsun, öz sevginizin kaybı ne kadar güçlü olursa olsun, öyle ya da böyle kendi depresyonunuzdan çıkacaksınız, bundan asla şüphe etmemelisiniz. Bir yüksek genellikle bir düşük seviyeyi takip eder. Tam olarak aynı şekilde, kendini tam olarak sevme potansiyeli her insanın ruhunda uykudadır. Önemli olan bu potansiyeli yeniden ortaya çıkarmaktır. Bu anlamda sağlıklı, mutlu kalın ve uyum içinde bir hayat yaşayın.

Leave a Comment